Yazar: Sevim Varlık
Günümüzde ismi nedeniyle bu hayvandan pek hoş bahsedilmese de, uzun yıllar öncesinde
durum tamamen farklıydı. Marifetli bok böceği, gübre toplarını yuvarlayarak ve içine
yumurtalarını bırakarak yeni hayatlar yaratıyordu. Bu da Mısırlıların, bok böceğinin sabah
güneşi diskini gökyüzünde yuvarladığına ve ertesi sabah yeniden doğduğuna inanmalarına
neden olmuştu. Böylece bok böceği; yeniden doğuş, yenilenme ve güneş tanrısı Khepri’nin
sembolü olarak görülüyordu.
Khepri, Mısır mitolojisinde güneşin doğuşunu simgeleyen bir tanrıdır. İsmi ise, “oluşturmak”
ve “yaratmak” anlamlarına gelen “kheper” kelimesinden gelir. Genellikle omuzlarına bütün
bir böcek yerleştirilmiş erkek figürü olarak tasvir edilir. Bir nevi güneş tanrısı “Ra” nın bir
yönü olarak görülür. Ra, farklı zaman dilimlerine göre farklı isimler alır. Sabah “Khepri”,
öğlen “Ra”, akşam ise “Atum” olarak bilinir. O dönemde bok böceğinin şöhreti başını alıp
gidiyordu. Hatta bok böceği şeklindeki muskaların tanrının gücünü ve korumasını çektiğine
ve takan kişinin yeniden doğuşunu garantilediğine inanılıyordu. Orta Krallık dönemine
gelindiğinde ise bok böceği, günlük yaşantının bir nesnesi haline gelmişti. Liderlerin ve
yöneticilerin isimlerinin yazılı olduğu resmi parşömen mühürleri olarak kullanılmıştı. Yeni
Krallık döneminde ise, bugün bildiğimiz dini önemine ulaşmıştı. Mumyaların içine konulan
ve daha devasa bir tür olan “kalp bok böceği” ölen kişiye öbür tarafta yardım etmek amacıyla
kullanılırdı. Özellikle ölen kişinin kalbinin tam üstüne yerleştirilerek, kişiye yardım edeceğine
inanılırdı.
Aynı zamanda bok böceği, Nil Nehri ve tarım ilişkisi açısından da kıymet görüyordu. Antik
Mısır’da Nil Nehri, tarım için kritik bir öneme sahipti. Nehir, taşkınlar aracılığıyla taşınan
çamur yatakları sayesinde verimli toprakları oluşturuyordu. Bok böceğinin bu toprakları
gübrelemesi, nehrin tarımsal zenginliğine katkı sağlıyordu.