Takıntı ile Geçen Bir Bir Ömür: Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın Yükselişi ve Düşüşü
Yazar: Sevim
Varlık
Osmanlı
tarihi söz konusu olduğunda en çok tartışılan konulardan biri şüphesiz ki II.
Viyana Kuşatması’dır. VXII. yüzyılda meydana gelen bu kuşatmanın en önemli
şahsiyeti ise Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’dır. Hadi gelin birlikte Kara
Mustafa Paşa’nın iç dünyasına inip, hayatına bir göz atalım!
Merzifonlu
Kara Mustafa Paşa, 1634 yılında Amasya’nın Merzifon köyünde dünyaya geldi.
Babası Oruç Bey, bir tımarlı sipahi idi. IV. Murat’ın Bağdat Kuşatması
sırasında babasının şehit düşmesi üzerine erken yaşta yetim kalınca; Amasya
sancakbeyi olan Köprülü Mehmet Paşa, kendisine sahip çıkmıştı. Mustafa Paşa,
Mehmet Paşa’nın himayesinde disiplinli bir şekilde medrese eğitimi aldı.
Doğuştan gelen yeteneği sayesinde hızla yükseldi. İlerleyen yıllarda, Mehmet
Paşa’nın kızı ile bir yuva kurup aileye damat olarak girdi. 1674 yılında,
Lehistan seferlerinde görev aldı. Hırslı ve rekabetçi bir kişiliği olan Mustafa
Paşa, kendini ön plana atıp herkesin gözüne girmek istiyordu. Hemen “Hürrem
Sultan”lığı tuttu ve entrikalara başladı. Umman Kalesi’ni alırken esir aldığı
Hristiyanların derisini yüzüp içlerini doldurarak İstanbul’a yolladı. Kıvrak
zekası sayesinde dolardan bile daha hızlı yükseliyordu. Osmanlı Paşası, Hakk’ın
rahmetine kavuşunca yerine Mustafa Paşa sadrazam oldu. Mustafa Paşa’nın asıl
amacı ise devleti, Kanuni döneminden bile daha güçlü ve üstün bir duruma
getirmekti. Hedefi Avrupa’ya çevirdi. İlk aşamadaki sorun, Ukrayna’da bulunan
Kazak Devleti’nin kime bağlı olacağı idi. Osmanlı Devleti’ne bağlı olan
Kazaklar, 1675 yılından itibaren Rusya’ya dönmüştü. Bunu duyan Mustafa Paşa,
1677 yılının temmuz ayında Şeytan İbrahim Paşa komutanlığında I. Çehrin
Seferi’ne onay verdi. Bir ay sonra ordu, kaleye saldırmıştı. Kale, Osmanlı
tarafından 23 gün kuşatmaya alındı. Rus ordusunun geldiği haberini alınca ordu
geri çekildi. Şeytan İbrahim Paşa ise İstanbul’a dönünce vezirlikten atılmıştı.
Kırım Hanı Selim Giray da hanlıktan azledildi. Rus Çarı anlaşma yapmak için
İstanbul’a elçi gönderdi. Mustafa Paşa savaş taraftarıydı. Hemen sefer
hazırlıklarına başladı. Yine de elçiye şartlarını sunmuştu. Kalenin Osmanlıya
verildiği takdirde barış yapılabileceğini belirtti. Elçi buna yanaşmayınca
ülkesine geri postalandı. 1678 yılında Mustafa Paşa; II. Çehrin Seferi’ne
çıktı. Sultan IV. Mehmet de orduya katılmıştı. Osmanlı ordusu Çehrin önüne
geldi. 1678 yılının Ağustos ayında nihayet Çehrin Osmanlı’nın oldu. Rus çarı
barış istedi. Mustafa Paşa bu isteği kabul etti ve Çehrin’in Osmanlı’ya ait
olduğunu bildirdi. Bu başarılardan sonra Mustafa Paşa’nın özgüveni arttı. Her
zaman daha fazlasını istiyordu. Asıl olayı ise Viyana Kuşatması idi. Köprülü
ailesinin damadı olsa da, her zaman onlarla rekabet halindeydi. Hep bir adım
önde olmayı hedefliyordu. Kanuni’nin bile yapamadığını yapıp Viyana’yı almak
istiyordu. Avusturya seferinden sonra diğer paşalarla beraber savaş divanı
kurup Viyana ile ilgili kararları tartıştı. Bazı paşalar Viyana için biraz
beklemenin daha doğru olacağını söyleseler de, Mustafa Paşa Viyana’yı hemen
almak istiyordu. Hatta o kadar aceleci davranıyordu ki; Viyana’nın etrafındaki
kaleleri almadan hemen şehri kuşatmak istiyordu. Bu konuda padişaha bile rest
çekmeyi göze almıştı. IV. Mehmet Belgrad’da kalıp Mustafa Paşa’yı Yanıkkale’ye
gönderdi. Mustafa Paşa, başına buyruk davranmaya devam etti. Sevdiği kızın
mahallesine gidip, son ses müzik açıp arabayla tur atan sevgili gibi Viyana’yı
takıntılı hale getirmişti. 1683 yılının temmuz ayında Viyana önlerine gelen
Osmanlı ordusu, kaledekilerin teslim olmasını istedi. Haberi alan padişah
şaşkına döndü. Teklifin reddedilmesi üzerine Viyana Kalesi kuşatma altına
alındı. Ancak plansız bir taarruz olduğu için yanlarında kuşatma topları
olmayan Osmanlı ordusu çaresiz kalmıştı. Mustafa Paşa’nın amacı, bir zarar
gelmeden şehre sahip olmaktı. Bu yüzden kuşatma uzamıştı. Kuşatmanın iki ayı
geçmesi askerleri de yormuştu. Düşmanlar ise toparlanmak için vakit
kazanmışlardı. Viyana’ya karşı böyle bir hücum elbette başarılı olurdu ancak
sadrazam, şehrin içindeki zenginlikleri ordunun yağmacılığına kurban etmek
istemiyordu. Dolayısıyla saldırı için en uygun zamanlar da kaçırılmıştı. Bu
durum, Polonya kralı komutasındaki 100.000 kişilik Lehistan ordusunun vakit
kazanarak Viyana’nın imdadına yetişmesine sebep olmuştu. Kuşatmayı kaldırmak
zorunda kalan Mustafa Paşa, savaş pozisyonu aldı. Haçlıların ilk saldırısı
üzerine yorgun askerler kaçtı. Mustafa Paşa ise Belgrad’a çekildi. Sonuç olarak
Osmanlı ordusu arada kalarak ağır bir mağlubiyete uğramıştı. Mustafa Paşa’nın
Viyana takıntısı ona ağır bir son getirmişti. II. Viyana bozgununun haberini
alan IV. Mehmet, bu davranışa karşılık idam emrini verdi. IV. Mehmet biraz daha
düşününce Mustafa Paşa’yı affetmek istedi ancak ikinci emir ulaşana kadar
Mustafa Paşa, 25 Aralık 1683 tarihinde Belgrad’da idam edilmişti. İdamın
ardından gövdesi Belgrad’da kalmış, başı ise İstanbul’a getirilerek gömülmüştü.
Osmanlı Devleti’nin bu mağlubiyeti, Avrupa’da büyük bir sevinç ve coşku ile
kutlanmıştı. Artık Osmanlıların yenilmez olmadığını gören Avrupa hücuma
geçecekti. Bu savaş sonucunda Osmanlı’nın gerileme devrine girdiği kabul
edilmişti.