Tuz ve Karabiberin Kralı: XIV. Louis’nin Sofrasından Bugüne

Yazar: Sevim Varlık Çelik

Tam 72 yıl boyunca Fransa tahtında kalan XIV. Louis, yalnızca siyasetiyle değil; sanata ve bilime verdiği önemle de çağını şekillendirdi. Onun asıl tutkusu ise Fransa’yı bir medeniyet zirvesi haline getirmekti. Öyle ki, diğer ülkelerin hayran bakışları arasında hızla yükselen bir kültür inşa etmeye çalıştı. Peki sanat karın doyurur mu? Louis için doyurmazdı. Çünkü o, her şeyden önce iyi bir sofraya düşkündü. Yemek uğruna sağlığını bile feda etti.

Dişlerinde dengesiz beslenmeden kaynaklanan çürükler meydana gelmişti. Bu nedenle kendisini hemen Fransa’nın önde gelen diş hekimlerine emanet etti. Hekimlerin yaptığı müdahale büyük bir hata ile sonuçlandı. Kralın bütün dişleri çekildi ve bu sırada yanlışlıkla üst damağındaki bir doku da alındı.  Bu talihsiz tıbbi hata, kralın yaşamını büyük ölçüde etkiledi. Artık katı besinleri tüketemeyecekti. Kralın yeni düzeni en çok aşçılarını yıpratmıştı. Kendisi için özel olarak geliştirilen yumuşak dokulu yiyecekler, püreler ve ezmeler Fransız mutfağında yerini buldu. Oradan da diğer dünya mutfaklarına yayıldı. Kral yemek yerken ağzından ses çıkmaması mümkün değildi, ancak bir şeyin farkına varmıştı: Baharatlar! Baharatlar alınabilecek bütün tatları bastırıyordu. Bu nedenle sofrasında sadece tuz ve belirli ölçüde karabiber bulunduruyordu. Fransa’ya hayranlık duyan diğer ülkeler ise kralın zorunlu olarak uyması gereken düzenine anlamlar yüklemeye başladılar. ‘Kral öyle yapıyorsa, vardır bir bildiği’ dediler. Böylece sofralarda yalnızca tuz ve karabiberin yeri kaldı. Bugün restoranlarda ve yemek masalarında karşımıza çıkan bu ikili sadece basit baharatlar değil, bir kralın damak zevkinden dünyaya kalan alışkanlıkların bir mirasıdır.